Sosyoloji Tarihi II. Ders notları, 19. Yy’da sosyolojinin bilim olarak inşa sürecinden sonra; 20. Yy.’da sosyolojinin, işlevselci genel ontolojik yaklaşım ve pozitivist metodolojiyle, kendini nasıl biçimlendirdiği, tadil ettiği ile dönüştürdüğü temelinde bir anlayışla biçimlenmiştir. 19. Yy. Sosyolojisi Klasik ise 20Yy. Sosyolojisini, 80’lere kadar Modern olarak nitelendirebiliriz. Genel eğilim değişen modern toplumu holistik kuramlarla kavramadır. İşlevselcilik demek, 60’ların başlarına kadar sosyolojinin kendisi demektir. Sosyoloji zuhurunda kurucu babaları ile anılırken artık modern sosyolojide kuramlar ön plana çıkmaya başladı: Yapısalcılık, yapısal-işlevselcilik ve/veya sistemcilik. Akademik sosyolojide Durkheim’ın itibarlı yerini Parsons aldı ve onu, işlevselciliği toplumsal gerçekliğe daha fazla yaklaştıran Merton takip etti. Modern dönemde akademik sosyolojide öne çıkan hem işlevselci hem de çatışmacı teorisyenler artık Avrupalı değil Amerikalı idi. Ya da Avrupa’dan göç etmiş Avrupalılar söz konusudur. Sorokin, Frankfurt Okulu gibi. Ancak sosyal düşüncenin geliştiği kıta değişmiştir. Ancak değişmeyen holistik yaklaşımların uyumcu ya da çatışmacı olsun etkin olmasıdır. Modern sosyoloji ikici ontoloji ve epistemoloji ile biçimlenirken, Giddens’ın 1984’de yayınlanan eseri, modernden Çağdaş Sosyolojiye geçişi müjdeler. İşlevselci-uyumcu başlayan sosyoloji, çatışma kuramları ile eleştirilerek kendini Merton’da bir kez tadil eder. 19. Yy.’ın vahşi kapitalist çağında çatışan değil uyum arayan insan zihninin ürünü olan işlevselci sosyoloji, dayandığı pozitivist epistemolojinin nesnelliğine zıt olarak olması gereken uyumlu bir Batı toplumunu kurguluyordu. Bunun karşısında ise Marks sosyolojisi, Batılı kapitalist çatışmacı toplumun resmini çizdi. Merton ile işlevselci sosyoloji değere değil çatışmaya doğru giden bir sosyoloji kuramını kurguladı. 1930’larda aksiyonel yaklaşımlar akademide kendilerini hissettirir oldular. Holistik-işlevselci sosyoloji, çatışmacı kuramlardan sonra bu kez aksiyonellerin hücumuna uğradı ve 1980’lerde Yeni işlevselcilik, bir kez daha işlevselciliğin kendi içindeki eleştirel rehabilitasyonu olarak karşımıza çıktı. Giddens ise modern sosyolojinin hem işlevselci-holistik yaklaşımının hem de pozitivist epistemolojisinin tarih sahnesinden çekilişini ifade eder. Modernlik kendi diyalektiğinde kendini yeniden yaratırken aslında köklerini hiç unutmadı: Hegel ve Marks ve Weber ama illa ki diyalektik. 1980’lerden 2000’lere doğru gelişen çağdaş sosyoloji, uyum arayışı değil modernliğin özgürlük ve belirsiz yanlarına daha fazla vurgu yaptı ve daha fazla Simmel’i hatırladı.